2 Ekim 2010 Cumartesi

Kızgın Damda ki Çizme


Bunun bir anlamı olmalıydı!Çiftini kaybetmiş,boynu bükük,yalnız bir yatımla çatıda öylece duruyordu.Bu yarım kadın çizmesinin çatıda ne işi vardı?Hem de bir ayakkabıcının çatısında(!) Bu dışlanmanın,bu hizipleşmenin sebebi neydi? Çatıya ayakkabı atma tavrının ardındaki giz neydi?
Paranoyakça sıraladım varsayımlarımı sayın okuyanım:
Bu ayakkabıcıların bir işareti miydi?
Her sabah bir ayakkabıcı yorgun gözlerle,en yakın poğaçacıya giriyor,iki sade bir patatesli poğaçaya talim,poğaçaları çaysız,kuru kuru mideye götürmeden önce,cemiyetin helikopterine biniyor ve kuşbakışı İstanbulun bütün ayakkabı dükkanlarının sayımını,çatıdaki ayakkabılara bakarak mı yapıyordu?
Yoksa Anadolu’da elinde kalan ayakkabıların son çiftini birbirinden ayırıp,birini çatıya atarak,satış miktarının artacağına yönelik bir inanış mı vardı?Vardıysa da neden bu olay Beşiktaş’ın göbeğinde gerçekleşiyordu,Beşiktaş Avrupalı değil miydi?
Beşiktaş Avrupa kupasında başarılı olabilecek miydi?Bu başarı kime göre ve neye göre belirlenecekti?
Evet.Saçmalamanın doruğuna varmıştım.Akıl labirentim bir oraya bir buraya savuruyordu serbest çağrışımımı.Bu kadar da serbest olmamalıydı böyle çağrışılmak.Bir dakika!
Beni günün ortasında,prova arasında bu denli delirten şey sadece bir ayakkabı olamazdı!
Sadece bir kadın çizmesi bile beni böylesine delirtiyorsa,bir kadının kendisi neler yapmazdı ki bana!
Gözlerimi kapayarak olay mahallinden uzaklaştım.Çayımı tazeledim.Bir ayakkabının bana neler ettiğini düşündüm.Peki o ayakkabı kışın orda ne yapacak öyle yalnız?
Bilebilemem sayın okuyanım.Ben serin bir sonbahar akşamında,elimdeki çayın soğumasından muzdarip,karşıdaki ayakkabıcının çatısına bakan bir herifçioğluydum sadece.Ayrıca şunu belirteyim:
Eğer yeterince uslu birer yetişkin olursanız,bir gün belki siz de çatıda bir ayakkabı görebilirsiniz.Hatta daha da uslu yetişkin olursanız,belki bir çift ayakkabıyı,bir ayakkabıcının çatısında kıpkırmızı gün batımına karşı sevişirken bulabilirsiniz...

02 Ekim 2010