tag:blogger.com,1999:blog-15623958021431557552023-11-15T20:07:43.981+03:00BarananadamSade ve Güzel ve Mistik dünyasında, öylece yaşar giderdi yalnızca...Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comBlogger68125tag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-30965004932697309322018-08-21T02:00:00.002+03:002018-08-21T02:00:35.081+03:00Orda bi yerlerde...kırmızı bir ay<br />
kayboluyor yüzünde<br />
yay gibi kaşlarının altında<br />
bakışların kadar şefkatli<br />
bir eski ahit gibi<br />
kadim bir dostluk<br />
bir hoşluk<br />
aydınlanıyor<br />
<br />
ben galiba<br />
saçlarına sarhoşum<br />
teninde kayıplarım gizlenir<br />
kokunda bir yerlerde<br />
ta derinlerde<br />
bir huzur<br />
zamanla yıllanır<br />
karanlık düşlerim<br />
esmer rüyalara evrilir<br />
<br />
bi yanım sensin<br />
bi yanım sensiz<br />
yaz ve kış arası<br />
grimizi bulur<br />
kavuşuruz<br />
belli mi olur<br />
olur olur<br />
o da olur<!--/data/user/0/com.samsung.android.app.notes/files/share/clipdata_180821_015842_733.sdoc--><br />
<br />
<i>karaşınıma...</i>Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-82430258128626761912015-08-04T23:27:00.001+03:002015-08-27T19:57:43.956+03:00Yapış biladerMenemen tavasına yapışan<br />
Bu yanlızlık<br />
Olmazsa olmaz<br />
Sensiz hiç<br />
Bizsiz piç<br />
Kalır<br />
Eksiliriz bir bir<br />
Korkuyorum<br />
Ya susamazsak birlikte<br />
Kenarında kaldığımızla öyle<br />
Yanmış biber gibi<br />
Yapışık<br />
Biterse hayat<br />
Yanalım ulan<br />
Yiyemesinler<br />
Zıkkım olalım<br />
Yapış kenara<br />
Yapış<br />
Alış birader<br />
Alış<br />
Çöpte mutlulukBarananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-37352683107321171132014-11-13T00:14:00.001+02:002014-11-13T00:14:36.084+02:00GEL (Şiir)<br />
Her kadıköy tabelası sana açılan bi yolmuş meğer<br />
Söylemediler<br />
Bu şehirde yoksan şehrin en az yarısı anlamsız<br />
Kalan yarısı hapis<br />
Rolantide yaşıyoruz<br />
Kimsesiz<br />
Eksik<br />
<br />
Hani fena değil<br />
Nargilemiz yanmıyor<br />
Ama<br />
Çektiğim sade duman<br />
Sen yokken<br />
Tatsız<br />
<br />
Nargilem yansın<br />
Şehir dolsun<br />
Anlam bulsun diye sırf<br />
GelBarananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-57641072849105402762014-07-04T17:21:00.000+03:002014-07-04T17:21:43.179+03:00anlık baktın ammaNe güzel bakıyorsun<br />
Kirpiklerine masa kurup<br />
2/24 rakı içmek istiyorum<br />
Bakışlarından<br />
<br />
Belki ruhum demlenir<br />
Bende bakarım<br />
Sen gibi olmasada<br />
Kendi çapımda<br />
Bi alemde<br />
Mavinle sevişirimBarananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-2013796060547072442014-06-23T22:52:00.000+03:002014-06-23T22:52:05.500+03:00Yeterince iyi olamayan şiirİstanbul akıyor geceye<br />
Sabahsız<br />
Yalnız<br />
Bi umut<br />
İlkbahar<br />
<br />
Kış saklandı<br />
Arada bakıyor<br />
karanlıktan<br />
<br />
İstanbul<br />
Belki yaz gelir<br />
Sen varsın<br />
Emin ol<br />
<br />
Ben şimdi<br />
Denize karışmış<br />
Baharı arıyorum<br />
Sahillerirde<br />
<br />
Yanımda<br />
Sevgilim<br />
Uzaklarda<br />
Ezintisiz bi yaz<br />
Hayalim<br />
Sen...<br />
<br />
<br />Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-69934746394439645222014-05-31T21:55:00.001+03:002014-05-31T21:56:54.252+03:00SanırızBen biraz sabah severim<br />
Akşamı içerim gözlerinden<br />
İkindi vakti yumuşar tenin<br />
Gece biter çaresiz<br />
Günden güne kırışırız<br />
Gözlerimiz aynı<br />
Yağmur gibi ebedi<br />
İsmin gibi edebi<br />
Yanılırız<br />
Sevmeyi<br />
Bi halt sanırızBarananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-42877108042480800052014-05-28T18:12:00.000+03:002015-08-27T20:00:14.054+03:00GibiBen jarum içerdim<br />
okunduğu gibi<br />
Sen bana bakardın, susardık<br />
Yaz falan gelirdi bi ara<br />
Umursamazdık<br />
Yaşardık<br />
yazıldığı gibiBarananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-29988658200179478362014-04-07T17:23:00.001+03:002014-04-07T17:25:29.455+03:00Çok da önemli olmayan bi şekil yazı<span style="line-height: normal;">Canım acayip leblebi tozu çekti sayın okuyanım. Büyüdüm herhalde... Tadı güzel, eğlenirim hemde </span><br />
<span style="line-height: normal;">diye değil. Boğazımda düğümlensin istiyorum. Biz büyüdük, amaçlar da büyüdü. Hazır herkes büyümüşken birlikte bişiyler yapalım. Ama birbirimizle yaptığımızdan haberimiz olmasın. Baharın son soğuk akşamlarında sokak aralarında gezelim. Bilmediğimiz bi parkta biliyormuşuz gibi oturalım. Oynayan çocuklara bakıp bi zamanlar öyle olduğumuzu hatırlayalım. Belki gülümseriz. Sonra benim boğazımda bi leblebi tozu düğümlensin valla olsun. Belki o zaman anlarım. Komikli yazmak istedim ama olmadı. Oluruna bırakalım canım okuyanım. Komikli bişeyler bulursun. Google'a Osuran Bebek vidyosu yaz, gülme garantili. Hadi görüşürüz.</span>Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-92156068720590785362013-11-09T00:47:00.001+02:002013-11-09T00:47:04.265+02:00Ah şu kasımBu Kasım adamı hasta eder<br />
Bu ayda ağlar tüm şehirler<br />
Kömür kokusu hep bu ayda<br />
Sanki her yer Ankara...<br />
<br />
Nederdir bilmem<br />
Bir Kasım seviyorum sevince<br />
Ayrılırken Kasım ayrılıyorum,<br />
Gündüzleri damağımda bir Kasım tadı<br />
Gecelerse<br />
Geçmiyor<br />
Namussuz<br />
Hep kasımdan<br />
Ne çok Kasım dedim<br />
Seni unuttumBarananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-40736317878399717562013-10-30T11:51:00.000+02:002013-10-30T11:51:07.009+02:00İki çay arası karıştı yüzün İstanbul'a (Şiir)<div>
İstanbul silüeti arkanda</div>
<div>
Ben yüzüne bakıyorum</div>
<div>
Yüzün mü güzel İstanbul mu</div>
<div>
Bilmiyorum</div>
<div>
Bilmiyorum</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Yüzün İstanbula karışıyor</div>
<div>
Birden</div>
<div>
Bir vapur geçiyor yüzünden</div>
<div>
Martılar seni kapışıyor</div>
<div>
Kıskanıyorum seni</div>
<div>
İstanbul'dan</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Ben seni öpmemişim meğerse</div>
<div>
İstanbul'u sevmişim dudaklarından</div>
<div>
Kaygın gri bir sonbahar</div>
<div>
Sevincin nemli bir yaz</div>
<div>
Gülüşün serin ve güvenli</div>
<div>
Yazın sığındığım gölge gibi</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Hanginizi dinliyorum</div>
<div>
Seni mi</div>
<div>
İstanbul'u mu</div>
<div>
Yoksa</div>
<div>
İstanbul'daki seni mi</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Gitme zamanı geldi</div>
<div>
İstanbul'u ayırıp senden</div>
<div>
Elini tutabilir miyim</div>
<div>
İstanbul'la karışmışken yüzün</div>
<div>
Sade seni sevebilir miyim</div>
<div>
<br /></div>
Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-8538553840766717692013-09-01T00:41:00.002+03:002013-09-01T13:59:03.437+03:00Size özenen sizin gibi olsun.Gündem kabarık sayın okuyanım. Herkesin aklı bir yerlerde, kimi savaş diyor, kimi merdiven, kimi iş güç peşinde; bense kaportacılardayım. Malum motoru yatırdım, macundu cilaydı takılıyorum sanayilerde. O değil de, az önce kedim olsun istedim yeniden. Severdim, ilgilenirdim falan, ne biliyim şefkatli biriymişim gibi hissederdim. Şefkatli insanlara feci imrenirim, nerede bir şefkatli insan görsem, hemen o olmak isterim, yanlış anlamadınız onun gibi falan değil, doğrudan o olmak isterim. Mesela güzel, keyifli yaşayan şeylere de özeniyorum. Geçen bir köpeğe özendim, motoru park ederken, yoldan çekilmedi, kafayı kaldırdı tek gözünü açıp beni süzdü, sonra kafasını yere koyup derin bir nefes verdi, yerdeki tozlar havalandı. Köpeğin keyfini bozmamak için motoru yüz metre geri geri götürdüm. Giderken aklım köpekte kaldı, keşke onun gibi pervasız yerde yatan ben olsaydım. Neyse ne diyordum... Demiyordum. Bişey dediğim yok işte, anlatıyorum sayın okuyanım. Bu arada annem içeride televizyon izliyor, siyaset, tartışma adına ne varsa takip ediyor, özellikle reklamların sesini açık bırakıyor, reklamlarda kendinden bir şey mi buluyor anlamadım. Konunun geldiği noktaya bakınca, aslında pek de anlatacak bir şeyim yokmuş. Belki de kalmamış. Peki senin, senin anlatacak bir şeyin kaldı mı canım okuyanım? Gündem ve iş güç dışında konuşacak bir şeyin varsa şanslısın, suni gündem botları tarafından zehirlenmemişsin demektir. Bugünlerde herkes taraf olmak zorunda bırakılıyor. Tribünler sokaklara indi sonunda ama lig maçları hala şifreli kanalda. Ne diyorum ben... Bu, sözde, edebi blogla alakasız bir yazı haline gelmeye başladı. En iyisi tavsiyemi verip meseleyi kapatayım. Bugünlerde aşık olun, deli gibi, sırılsıklam, keşkül kıvamında. Sonra o aşık olduğunuz kişiyi alın sokaklara düşün. Ne biliyim dondurma yemek en büyük eğlenceniz olsun. Birinizin burnuna çikolata yapışsın falan bu durumla eğlenin. Evet lan, eğlenin sayın okuyanım, nedensizce, sokaklarda ebelemece falan oynayın, sizi yadırgayanlara şarkı söyleyin. Ben o zaman size daha çok özenirim. Hakikaten siz olmak isterim. Çünkü siz olmak, ben olmaktan iyidir. Sizin de başka bir siz olmanız, siz olmanızdan iyidir. Evet, bana müsaade.Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-15134580322688307542013-07-13T23:52:00.002+03:002013-07-13T23:52:50.278+03:00Anlaşılamayan bizAnlaşamıyan neremiz<br />
Çok mu edebi öpüştük biz<br />
Yoksa ebedi mi olmalıydı sevişlerimiz<br />
Yani o zaman biz<br />
Kimiz<br />
Bir bizden bahsedebilir miyiz<br />
<br />
Mesela<br />
Uyuşmayan gözleri kapasak<br />
Terleyen elleri ayırsak<br />
Basbayağı ayrılsak mesela<br />
Anlaşır mıyız<br />
<br />
Hayat balgamsız<br />
Kavgasız anlamsız<br />
Öyle hijyenik<br />
Alakasız<br />
Yaşar mıyız<br />
<br />
Bizden başka bir biz olsa<br />
Ya da yaratsak yeni bir biz<br />
Birimiz aynı farklı ötekimiz<br />
Yani kendi çapında birer biz<br />
Aslında<br />
Bir siz<br />
Bir biz<br />
Başka insanlarla<br />
Kafiyeliyiz<br />
Çözülür mü meselemiz<br />
Anlaşamayan kim<br />
Hangi birimiz<br />
<br />
<br />Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-32807319130682865872013-07-03T00:44:00.003+03:002013-07-03T00:48:54.357+03:00Vialand'a gittim...Başbakanın yere göre sığdıramadığı prestij projesi Vialand isimli AVM'nin kapısındayız. Betonlar karşılıyor bizi, bembeyaz betonlar. İçeri süzülüyoruz bir film platosu gibi ardı ardına dizilmiş markaların arasında slalom yapıyoruz. Avm büyük, ee markalar büyük. Her bir yanı indirim sarmış, %10'dan %70'e boy boy indirim... Annem dalıyor bir ayakkabı mağazasına, malum eşek gibi indirim yazıyor, ben de dalıyorum. Bizimle birlikte onlarca insan dalıyor. Herkesin gözü indirimde, miktarı önemli değil, mühim olan indirim olması. Hiç bir şey almadan çıkıyor annem, diğer mağazalarda daha da indirim olabilir, hem de double indirim. Süzülüyoruz bir müddet Avm cennetinde...<br />
<div>
<br /></div>
<div>
Derken aşağı kata iniyoruz, yok yok, tam manasıyla. Elektronikten, yemeğe her mağaza her marka mevcut, indirim de olmazsa olmazı... Bir mega markete giriyoruz, yeni açıldığı için, çoğu şey indirimde ama almıyoruz, indirimi inceliyoruz... Kendimizi balkonda dev alanı incelerken buluyoruz, bin kişilik bir konser alanı sıkıştırılmış, yapay bir bahçe. İleride ise çocuklar için bir park var girişi 50 TL, Avm'nin az ötesinde evlerin kirası ise 300 TL... İkoncanlar geçiyor yanımızdan pek beğeniyorlar. İyi olmuş diyorlar. İleride çocuklarını getirme hayali kuruyorlar. Bense AVM'nin yapıldığı parkta geçmişte koşu yapanlardanım, o zamanlar halka açık tenis kortları ve basket, futbol sahaları olan yemyeşil parkta... Şimdi ise pek bir AK olmuş, her yer Apak... </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Burada yok yok... O zaman diyorum, kapatalım çevredeki bütün marketleri, mağazaları, mobilyacıları, elektronik dükkanlarını... Başka yere ihtiyaç yok. Burası yeter en az üç ilçeye. Bak işte her şey ucuz da. Bir daha ne işin var senin terzide. Ne gerek var marangoza. Gel buraya. Burada her şey ucuz... İçimi bir huzursuzluk kaplıyor. Bizim Binbir Marketi düşünüyorum, mahalle bakkalından biraz büyük marketimizi... Onda da indirim var ama çapına göre. Gelen belli giden belli. İsmail abi var orada, babasıyla kasada duruyor. Sabahları ezelden beri orada çalışan Dursun'la hale gidiyor sebze alıyor. Yine ailesinden üç kişi daha geçindiriyor küçücük market. Gıdaya dair her şey var. Yalnız Avm'ye göre biraz pahalı, parça başı 10 kuruşu geçmez pahası. Öyle kocaman indirim falan yazmıyor ürünlerin üstünde. Malum sadece İstanbulun o noktasında var ve İstanbulun beş noktasındaki ailelerin ekmek kapısı o bakkal... Hiç bir şey almadan çıkıyoruz Vialand'dan kendi marketimize gidiyoruz. Makarna alıyoruz 10 kuruş pahalısından, karpuzu sevdiğimiz gibi hiç sormadan seçip veriyor, yeşilliği de sormadan koyuyor poşete. Ne istediğimizi biliyor, malum bizim marketimiz. Peki sizin marketiniz... Sizin bakkalınız hiç yok mu? Mahallenizdeki küçük bakkalın ismi ne? Orada kaç kişi çalışıyor? Dahası o koca Avm'den alışveriş yapmasanız, bir şey kaybeder mi? Peki bakkaldan her zaman dönüşte aldığımız ekmeği almasak. O kaybeder de, biz ne kazanırız. 10 kuruş mu...</div>
Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-28752853240432260272013-06-05T00:42:00.001+03:002013-06-05T11:42:03.858+03:00Gaz kardeşliği ve bir direnişçinin oluşum serüveni üzerine...Bayadır yazmadım, yazmaya olan inancımı yitirmiştim çünkü. Neden yazacaktım ki? Hiç umudum kalmamıştı. Her şeyin bittiğini düşünmeye başlamıştım. Sabahları ellerimi yıkarken zincirler beliriyordu sanki bileklerimde. Elimi dahi yıkamaya çekinir olmuştum. Her gün sosyal medyada bakındığımda içimi bir umutsuzluk kaplıyordu. İnsanları eğlendirmek ve oyalamak için kurgulanmış bir yapıda bile nasıl mutsuz olmayı becerdiğimi anlayamıyordum. Haberler sayın okuyanım, yasalar sayın okuyanım, yasaklar, yeni yasaklar ve tüketim kaplıyordu günden güne her yerimi. Ne yapmalıydım, yazacak neyim kalmıştı ki? Oturdum doğayı düşünmeye başladım, evrimi, insanın geçmişini. Bir kahve hazırladım çamur gibi, yudumladım ve bahçeme baktım. Ağaçlar sayın okuyanım, ağaçlar... Rüzgarda sallanıyorlardı. Ne kadar mutlulardı. Ne kadar huzurlu. Sonra bir kez daha oturdum bilgisayarın başına, gezi parkında katledildiklerini gördüm. Aşırı üzüldüm, hiç bir şey yapılamayacağını düşünerek çaresizlikle kahvemi sindirdim. Zaten sınavlarım yaklaşıyordu. Dersimi çalışmalıydım. Yapamadım...<br />
<br />
Bir oyun çıkışı kendimi gezi parkında buldum. Oradaki bin bir türlü insanı gördüm. Antikapitalist Müslüman pankartının yanında köfte ekmek yedim. Çarşı grubunun yanında kola içtim. Bir gruba mensup olmayan insanların yanında şarap içtim sevgilimle. Yıldızları seyrettim. Bir kırmızılı kadın dikkatimi çekti, öyle sakin yürüyordu kalabalıkta. Tam bir karnaval, her şey boşa diye düşündüm... Sabaha karşı eve döndüm. Sabah uyandığımda bilgisayarı açtım aynı umutsuzlukla. O da nesi! Kırmızılı kadının fotoğrafı. Sakince polisin karşısında yüzüne sıkılan biber gazına rağmen duruyordu. Umutsuzluğum öfkeyle karıştı. Çaresizlik içimi kemirdi. Ders çalışmam lazımdı, ders. Sınav ertesi gündü... Yapamadım... Televizyon kanalları susuyordu. Hiç bir şey olmamış gibi belgesel yayınlıyorladı. Ülkenin lideri, yadsıyor, görmezden geliyor, kabadayılık yapıyordu. Polis saldırıyor, dövüyor, adeta halkını öldürmek istiyordu. Tüm gün sosyal medyada olanları takip ettim. Tüm gerçekleri gözlerimle gördüm. Bir de kanalla tanıştım, ismi Halk TV. Çarşı grubunu gördüm, harbiyeyi kurtarışını izledim direnişin en zayıfladığı zamanda... Gitmek istiyor, gidemiyordum. Astım hastasıydım. Biber gazı beni öldürürdü, en azından doktorlar öyle söylüyordu. Bu sefer öfkeyi kendime yönelttim. Küfrettim hasta bedenime... Gitmem lazımdı. Gidemedim...<br />
<br />
Sabah uyanıp sınava gittim. Sınav görevlisi hocayı kırmızılar içinde gördüm. Bir başka sınav başladı içimde, sınav içinde bir sınav... Soruları dikkatle okuyup cevaplamam lazımdı. Yapamadım... Kağıdı hızla doldurup hocaya teslim ettim. Kendimi Mecidiyeköy'de bir eczanede buldum. Astım ilacımı aldım, yanında sıvı rennie. Çıktım marketten bir deniz gözlüğü aldım, bir de boş fıs fıs şişesi. Yol üstünde bir gaz maskesi, biraz gıda, düştüm taksime doğru yola... Gaz kokusu harbiyede nefesimi kesmeye başladı. İlacımı kullanıp yola devam ettim. Polis çevirdi nereye gidiyorsun diye. Elimdeki antiasit çözeltisine el koymaya kalktı. Dönmem lazımdı. Dönemedim... İlk direnişimi gerçekleştirdim, işe yaramadığını görünce astım ilacımı gösterip, Şişhanede oturduğumu söyledim devam ettim yoluma. Kendimi bir kalabalığın içinde buldum. Ne bir taş atıyorlardı ne bir sopa vardı ellerinde. Öyle durup slogan atıyorlardı. Beşiktaşlıyı, Galatasaraylıyı, Fenerbahçeliyi yan yana slogan atarken gördüm. İlk gaz bombamı o sırada yedim. Nefesim kesildi öleceğim sandım. İlacımı yüzüme sıktım. Gözlüğü taktım. Maskeyi geçirdim suratıma. Doktorlar haksız çıkmıştı. Ölmedim... Artık ben de o kalabalıktan olmuştum. Kan kardeşliği bir şey. Gaz kardeşliği...<br />
<br />
Bir anda slogan atmaya başladım ve bir ileri bir geri gidip geldim en önde. Yere düşenleri kaldırmaya, gözü yananlara ilaç sıkmaya başladım. Poliste karşılıklı sıkıyorduk. Onlar kafalara gaz, ben gözlere ilaçlı su... Odakulede beş yüz kişi kadardık. Polis müdahalesi başlayınca odakulenin altından kaçıyorduk. Bitince gelip slogan atıyorduk. Müdahale çirkinleşmeye başladı. Odakulenin arasından arka sokağa kaçmaya çalışan yüzlerce insanın üzerine gaz bombaları atılmaya başlanmıştı. Mağaza camını kırarak içeri girdi bir bomba. Ölecek gibiydik. Gitmem lazımdı. Gidemedim... En önde iki insan dikkatimi çekti, biri bozkurt işareti yapıyordu, üstünde bir bozkurt tişörtü vardı, diğeri ise kızıl maskeli, sol yumruğunu sıkmış birlikte slogan atmaya başladılar. "Faşizme karşı omuz omuza!" Slogan yayılmaya başladı hep birlikte bağırıyorduk... Taraftarı, işçisi, kürdü, solcusu, ülkücüsü, bir tek taş atmayarak, direniyorduk polise... Artık geri dönmem imkansızdı. Gezi parkına çıkana kadar duracaktım. Sayımız artmaya başladı. Binler olduk. En önde bağıran ülkücü gaz kardeşimizin gözleri yandı, koştum yanına ilaç sürdüm, gören Kürt gençler yanıma geldi onlara da sürdüm, derken taraftarı, işçisi, genci herkes geldi, hepsine sürdüm. Artık benim görevim belliydi. Gözleri yananlara yardım etmek. Kendiliğinden bir görevim olmuştu. derken bir görev daha... Üstümüze gelen gaz bombalarını tekmelemeye başladım, maskesizler etkilenmesin diye. Sadece ben değil, tüm gaz kardeşlerimin görevleri vardı. Eldiveniyle bombayı geri atanlar vardı. Elinde bilgisayar kasasından yaptığı kalkanıyla insanların kafasını bombalardan koruyanlar vardı. Yine de nefesim kesildi defalarca, vazgeçmedim o an bile... Derken saatler geçti, binler, ardından milyon olduk... Polis çekilmeye başladı ve artık Taksim bizimdi... Haber hızla yayıldı. Artık istiklalde değildik yan caddeye inmiştik. İstiklale sığmıyorduk çünkü. Sevinçle geldi bir genç yanıma elimi sıktı, sarıldık. İlk defa içimi bir umut kapladı. Yukarı doğru yürüyorduk. Polis yan şeride çekilmiş bekliyordu. Bir anda provokatörler ellerine taşları aldı ve atmaya başladılar. Hemen koştum, aldım birinin elinden taşı. Sadece ben değil. Onlarca insan durdurdu onları. Derken Polisle halk arasında etten bir duvar oluştu halktan... Az önce kafasına nişan alan polisi halk korudu provokatörden... Böyle çıktık birlikte Taksime. Sonra haber spikerlerini koruduk yine, yanan konteynırları söndürdük... Polis arabalarına saldırılmasını engelleyemedik, anlatamadık onların bizim malımız olduğunu... Dur dedim arabayı kırıp döken birine. - Abi, dedi. - Polisler, kardeşime işkence yaptılar gözaltında, evde yatıyor abi, bırak! Bir şey diyemedim. Başkalarını durdurmaya çalıştım. Her şey bitmişti. Öfke dinmişti bir kaç saat sonra. Oturdum yol kenarında, bir keyif birası içtim, zafer birası... Bileklerime baktım, zincirler kaybolmaya başlamıştı. Her yer direnen insanlarla doluydu. İstiklalde gezmeye başladım. Provokatörler her yerdeydi, onları durduran halk da... Ellerinden çöp poşetleriyle gençler istiklal caddesini temizliyorlardı. Her yer gaz bombası kapsülüydü. Herkes birbirini uyarıyordu... Umut doldu içim, çaresizlik duygum artık yoktu. Sosyal medyayı heyecanla açar olmuştum, mutlulukla ve keyifle, çünkü artık yalnız değildim. Gaz kardeşlerim vardı. Hem de bir milyonu aşkın... Sevinçliydim, hiçbir şey bitmemişti ve her şey yeni başlıyordu...<br />
<br />
İşte, sizden önceki üç günüm böyleydi gaz kardeşlerim... Böyle yazmaya karar verdim sayın okuyanım...<br />
<br />
#Direngeziparkı #Direnhalkım #Direngazkardeşim Birlikte çok güzeliz, çok güzelsiniz, çok...Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-30318329784029708912013-05-18T01:15:00.003+03:002013-05-18T01:15:41.933+03:00Gece habersiz (Şiir)<br />
<div class="MsoNormal">
Gece örter bizi<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Gece bizim dostumuz<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Gök kubbeden aşağıdayız<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bilmiyoruz, yaşıyoruz.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Gece karanlık değil bize<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Dedim ya dostumuz<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Zamanla içinde kaybolur<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Öyle tuhaf yok oluruz.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Anlamsızlık içimizde<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Arar arar buluruz<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Kabahati gecede bulur<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bir küfür savururuz<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Gece bizden habersiz<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Kendini yaşamada<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bu gece bir taarruz<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
İçimizde başlamada<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İçimiz mi gece oldu<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
İçimiz de mi kayboluyoruz biz<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Biz… Biz… Hep biz…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Ulan, biz kimiz?<o:p></o:p></div>
Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-52063335203466071942013-04-05T13:59:00.001+03:002013-04-05T14:03:30.035+03:00Serzen Mişel söylemleri I<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<span style="font-family: Calibri;">Eskiden bana kalbinden temiz sayfalar ayıran arkadaşlarım
varmış. Herhalde en hijyenik ve saf organın kalp olduğunu düşünüyormuşuz o
zamanlar. Sonra anladık ki insanın mayası bozuk, herkes bir çirkin gözükmeye
başlamış gözümüze. O sayfalar da o kadar temiz değilmiş zaten. Ya da temizmiş de,
biz kirletmişiz yazılarımızla. Kendimize bile kokar olmuşuz zamanla. Bir de ne
görelim, bakteriye tahammülü olmayan sıvı sabunlarla, mentollü şampuanlarla ve
bol organik keseyle hijyenizmi yaşar olmuşuz. İçimizi temizleyemeyişimiz
dışımıza vurmuş ve çok çitileyip sündürmüşüz derileri. Biz büyümüşüz ve
kirlenmemiş dünya, biz kirlenmişiz ve dünya apak. Kendimizi dünya ilan etmişiz.
Kendi dünyamızda falan kaybolmamışız, kendi dünyamızı yaratamamışız, hep başkalarının
dünyasında gezinmeye zorlanmışız. Başlarının hayatlarını taslak alıp, iki çizik
de biz atıp, kendi hayatımızı yarattığımızı sanmışız. Sanmışız da ne olmuş?
Bişey olmamış. Mesele de bu. Büyüyünce bir şey olacak sanmışız. Çünkü öyle vaat
edilmiş: “Büyüyünce öğrenirsin yavrum, büyüyünce anlarsın…” Oysa alttan alta
taşak geçmişle çocukluğumuzla, hep büyümeye özendirip, küçüklüğü
yaşatamamışlar. Büyüklüğün bir bok olmadığını anlayınca da küçülmek istemişiz.
Bu sefer de çocuksulukla suçlamışlar. Kimisi de herkese inat içindeki çocuğu
arar olmuş. Anlamış ki içindeki çocuk delik deşik, travması olmuş. Bir polyannalık
sarmış içini, gerçeğin tüm çirkinliğinden kaçıp şair olmuş. Muş, miş, möş, müş…
Bu konu hakkında söyleyeceklerim bunlarmış.<o:p></o:p></span></div>
Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-8377680893638949752012-12-09T00:56:00.001+02:002012-12-09T01:00:18.304+02:00Dokunmatik Telefon mu, Duygusalmatik mi?<br />
<div class="MsoNormal">
Ben öyle pek dokunmayı sevmiyorum sayın okuyanım. Sevmiyorum
dediysem genel anlamda. Belki özelde dokunan bir adam olabilirim, ancak genelde
dokunmayı tercih etmiyorum. Avrupalı mıyım neyim bilmiyorum ancak her şeye
çabucak dokunamam, onu biliyorum. Çocukken de böyleydim, millet börtü böcüğe
hevesle dokunurdu. Mesela ismini unuttuğum bir çocukluk arkadaşım vardı.
Çekirgeleri yakalardı çıplak eliyle. Böyle kanatlarını gösterirdi, hatta bazı
zamanlar iyice gaza gelir, ağzına falan alırdı canlıyı. Böylesine dokunmatik
bir adamdı, hayatı dokunarak anlamlandıranlardandı. Şimdi nelere dokunuyordur
bilmiyorum ama benden daha dokunmatik olduğun biliyorum. Ha, bende kendi içimde
dokunmatiğim ama benimki daha çok mecazen, böyle İstanbul anlıyorum bazen,
acayip betimlemeler ve derinlemesine düşünceler geçiriyorum aklımdan o kadar.
Dedim ya benimki mecazen, çirkin bir şair ruhu var bende. Bir türlü terk
edemiyorum<o:p></o:p><br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ee diyeceksin şimdi, yani? Sözüm dokunmatik telefonlara ve
bilimum türevlerine. Böyle parmağınla dokuna dokuna veriyorsun komutları. Neyse
üstüne basıyorsun, tam göze parmak dedikleri cinsten. Ben o telefonlardan
kullanmayı seçmiyorum. Marjinal olup, popülerliğe kafa tutan bir adam olduğumdan
değil, sadece herkesle yılışmayı sevmediğimden. Benim telefonum katlananlardan
mesela, eski teknoloji. Katlandığında ekranı bile olmuyor, illa açıp bakmanı
istiyor arayanı soranı görmek için. Böyle de içine kapanık, ağzı var dili yok
bir telefon kendisi. Ama ben onu kabullendim, o da beni. Mesaj gelince belirli
aralıklarda şakıyor mesela ben duyana kadar. ‘Yes’ tuşuna basmadan da susmuyor.
Kendisi biraz kuralcı ama dedim ya seviyorum. Şimdi bana son model, en
dokunmatiğinden bir şeyler verseniz, arsızca alırım, tüm bunları hiç düşünmemiş
gibi. Ne yapayım, bir yanım çağı yakalamak istiyor, öte yanım nostaljik…<br />
<br />
Tüm
bunları geçip sana hayalimdeki telefonu anlatmak istiyorum okuyanım. Olsa hemen
alırım, takside girip alırım, öylesi karartırım gözümü. Açıklıyorum:<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Duygularla kontrol edilen bir telefon düşlüyorum benim canım
okuyanım. Mesela içim sevgiyle doldu, hemen sevdiğim birisini arasın. Nefretle
doldu diyelim, sevgilimi aratmasın. Buruğum biraz diyelim, annemi arasın
otomatik. Betersem, kimseyi aratmasın. Böylesi duygularıma dokunan bir telefon
olsun, o zaman yedi yirmi dört onunla yaşarım. Ne sosyal medya tanırım, ne oyun
video, öylece yaşarım kovuğumda. Belki tüketim nesnesine dönüşmem falan,
dünyanın en zenginleri listesinde olan adamlar şüpheye düşerler. Beni bir
tehdit olarak görürler. Duygusal, insansı tüketiciye hazır değiller…<o:p></o:p><br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ne garip, kendim bile duygularımı kontrol edemezken,
duygularla kontrol edilen bir telefon istiyorum. İnsan böyledir işte sayın
okuyanım. Madem sen de insansın, anlat bir iki dakika kendine kendini, dokunmatik mi istersin, duygusalmatik mi? Ya geç bunları, bilgisayar telefon derken kaybettiğin kendine sor: 'Görüşmeyeli nasılsın?'<o:p></o:p></div>
Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-51864417860341227692012-11-14T13:59:00.000+02:002012-11-14T14:02:56.587+02:00İçimdeki hayvanata serenatlar<br />
<div class="MsoNormal">
Şimdi oyundan çıktım eve doğru gidiyorum. Bu kez çıktığım
kendi oynadığım bir oyun değildi, gerçi uzun zamandır kendi oynadığım bir
oyundan çıkmadım ya... Ne diyecektim. Ha, Metrobüsün uğultusuna bile alışıyor
insan zamanla. Hatta seviyor, daha doğrusu sevmeyi öğreniyor. Şehir bazen
böyledir, olur olmadık anlarda, olur olmadık şeyleri sevdirir insana. Ne
yapalım bize de kabullenmek düşer, hele de metrobüste oturmuşken…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bugünlerde acayip bir adam oldum ben sayın okuyanım. Mesela
dün mutfakta ocağın karşısına oturup, pişmekte olan et soteye karşı gitar
çaldım, şarkı söyledim. Et sote pek yadırgamadı ama sevindiğini de belli etmedi.
Öküz ne anlar müzikten değil mi? Şimdi ölmüşün arkasından konuşmakta olmaz ama
yemişim ölmüşünü, daha doğrusu az sora yiyeceğim. Ama belki de ölmemiştir, bu da bir
yaşama biçimidir, içimde yaşıyordur. Evet,
içimde bir öküz vardır. Daha doğrusu dana… Ben o danaya serenat yapıyorumdur. Her erkeğin içinde vardır diyeceksiniz ama
benimki başka. Mis gibi kokuyor tavada bile, güzel...</div>
<div class="MsoNormal">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Güzel şeyler düşününce insanın ruhu canlanıyor galiba.
İçimdeki dana bile iyi hissediyor falan… Onu bunu bilmeme ne yaparsanız yapın,
içinde güzel bir şeyler olsun; et sote dahil. Bu arada Metrobüs boşalmaya
başladı. Ben son durakta inmeyeceğim ama inesim de gelmiyor değil. Dipsomania
bende böyle bir his uyandırıyor. O değil de; Peş peşe araçlara binsem ve hepsinin son
durağında insem, kendimi nerede bulurum acaba? Sen çıksan şimdi okuyanım, ilk
gelen araca binsen, son durakta insen, peş peşe benim yaptığım gibi önüne gelen araçlara
binip, son duraklarında insen, aynı yerde buluşur muyuz? Yani ikimizin de son durağı aynı olabilir mi? En son durak hangisi
ola sayın okuyanım? Nasıl ola, kim ola, kim kala o durakta...</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yok yok bu düşünceler
pek hayra alamet değil. Gidip tavuk sote yapayım tavada mis gibi, hazır dana eti
baya pahalanmışken, gitar çalayım tavuk soteye karşı mutfakta yalnız ve yalnızca. Belki içimde bir tavuk vardır. Onun da ruhunun beslenmesi gerekiyordur. Öyle işte, galiba midemden çok ruhum aç benim. <o:p></o:p>Ne çok hayvanat var içimde!</div>
Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-31014054608005965152012-11-06T00:24:00.003+02:002012-11-06T01:33:20.460+02:00"Üç kişi" yetmez ama...(Tiyatro Eleştirisi)<br />
<div class="MsoNormal">
Mekanartı isimli küçük tiyatronun, küçük kafeteryasında kahvemin gelmesini
bekliyorum. Gireceğim oyunun broşürünü inceliyorum ufaktan. Ryûnosuke Akutagav'nın metnini, Ufuk tan Altunkaya uyarlamış ve yönetmiş; Proje koordinasyonunu Didem Kaplan üstlenmiş. Oyun içinde geçen videoların kurgu ve tasarımını Baran Oğuzlar yapmış; Arda Çetinkaya, Berrin karabaş, Cihan Esen, Neşem Akhan da az sora oynayacaklar... İki dakika oldu olmadı kıvırcık çocuk kahveyi önüme koyuveriyor.
Burun deliklerime çekiyorum kokusunu, mis gibi filtre kahve… Ne güzel ulan diyorum
şu özel tiyatro. Şimdi kurum tiyatrosu olsa makineden alacaktık. Yahut self
servis şekli zorlayacaktık bünyeyi. Tiyatro senin için kafeterya mıdır be adam,
diyeniniz olacaktır. Merak etmeyin değil, salonu, sahnesi de değil, dekoru
kostümü bile değil. Olsa olsa; Tiyatro felsefesini gösteren, göstermekle
kalmayıp savunan, üstelik iyi de savunuyorsa tadından yenmeyen ekibin üretimidir benim
için tiyatro… Bir fırt daha alıyorum kahveden, ne de güzel yapmış diyorum. Bağırıyorum
tezgahın oralarda yerleri temizleyen 'kombo' elemana: “Eline sağlık!”. “Ben
yapmadım ki…” diyor. “Makine yaptı!”. “Olsun.”, diyorum “Sen getirdin…”. Gülüyor,
işine devam ediyor. Çünkü çok işi var. Tiyatronun görünürde ki tek çalışanı o.<br />
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
On beş dakika arayla alıyorlar salona. Salon dediysem
yanıltmasın sizi. Boş bir mekanın, bez perdeler ve yükseltilerle bölümlenmiş
hali. Pek bir kurgusal ama içten, yerli bir şairden yabancı bir şiir duymak gibi samimi… Benim
sıram geliyor. İlginç bir deneme olduğunu biliyorum, beklentim çok ama beklentiden
çok kaygı var içimde. Haksız da değil kaygım. Benim jenerasyonumun tiyatro
çocuklarından kötü bir “şey” izleme potansiyelim ürkütüyor beni. Kurum
tiyatrolarında çoğunluğu oluşturan abileri ve ablaları gibi sahnede yaratığa dönüşmelerini
görmeyi kaldıramam. Zaten haftalardır kurum tiyatrolarında yaratık oyuncular ve
biçimsiz oyunlar izlemişim. Dermanımı aradığım bu küçük tiyatrodaki yenilikçi
çocukların oyunculuklarının ve sanat eşiklerinin onlar kadar olduğu gerçeğini kabullenemem. Oralara
verdiğim üç kuruşluk paraya bile acırken, en az dört katını vermiş olduğum bu topluluğun
beni hayal kırıklığına uğratmasına dayanamam. Tiyatronun kafeteryasında bin bir türlü kaygıyla boğuşurken,
kapıdaki çocuğun komutuyla içeri dalıyorum. Parkurda ilerleyip, barkovizyonun karşısına
oturuyorum. Video başlıyor, ünlü isimler oyun karakteri olarak karşımızda
beliriyor ve idrak sürecim başlıyor.</div>
<div class="MsoNormal">
Hemen fark ediyorum, ne de ustalıkla oynuyorlar
çıplak bir kameraya karşı ustalar. Boşuna usta olmamışlar hani. "Çağının oyunculuk biçimini ne enfes yakalamış orta yaşlılar oyuncular bunlar." diyorum ama benim aklım fikrim performanslarda… Ona da
geliyor sıra. Genç çocuk, karakteriyle karşıma oturuyor. Gözlerinin içine bakar
bakmaz kaygılarım uzaklaşıyor. Konuştukça, gerginliğim gidiyor. Yumuşuyorum.
Kendimi oyuna kaptırıyorum. Hafiften de tedirgin olmuyor değilim. Ama her
hareketinde karşımdaki, benim yaşıtım tiyatro oyuncusunu takdir ediyorum. Derin
bir oh çekiyorum ve kurguya kaptırıyorum kendimi… Sırasıyla iki kişiyle daha eğleşiyorum
on beşer dakikadan. Oyun bitiyor. Kafeteryada buluyorum kendimi. “Geçmiş olsun.”
Diyor, görevli çocuk hafif tebessümle. “Çok sağ olun.”, diyorum. Sarhoş bir tebessümle düşüyorum
yola…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Oyunun şekli şemali bir yana, sahnede insan görmenin verdiği
‘Hakkedilmiş mesleki sevinçle’ bir oyundan ayrılmanın verdiği hazzı
hatırlıyorum. Oyunun eksiği var mı var ama ilgilenmiyorum... Orası bira yanında fıstıkla
yapacağımız muhabbetin konusu olsun, sayın okuyanım. Biz şimdi Türk Tiyatrosunun genç-yaşlı dinozorlarını müzede
görme umuduyla, ‘Homo sapiens’in dirilişini kutlayalım... Üçün beşin hesabını
yapmak bize düşmez ama “Üç kişi” de yetmez be okuyanım. Artarak çoğalalım.
Halka, edebiyatın gölgesinde kalmış bir takım tiyatro biçimleriyle, robotik ve
bilinçsiz oyunculuklar sergileyen tiyatroların ötesinde, sanatın amberini içmiş
gençlerin yaşayan, temas eden tiyatrolarını aşılayalım. Bizim de bir tiyatromuz
olsun be okuyanım. Kurum sahnelerinin içinde oyun kisvesiyle dönüşen şeylerin çoğu bizim değil
sanki… (İstisnalar kaideyi bozmuyor, maalesef bozmuyor. Ah, bir bozsa...)<o:p></o:p></div>
Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-6771727690738446262012-10-16T00:22:00.001+03:002012-10-16T00:24:34.887+03:00Yazık şiireBeni geç sola dön,<br />
Sendeki beni göreceksin<br />
Biraz tuzsuz tatsız olabilir<br />
Artık idare edeceksin.<br />
Yok, öyle patavatsız değil,<br />
Tıpkı senin istediğin...<br />
Kırmaz, incitmez falan<br />
'İdeal erkek' dediğin.<br />
<br />
Al senin olsun ama sıkılırsın<br />
Yavan gelir bu estetik<br />
Kusursuz da sinir bozar<br />
Aşkta yok matematik...<br />
<br />
Yok be tatlım kırgın değilim,<br />
Kim bu içimdeki, çözemedim<br />
Oyaladık seni de baya,<br />
Mutlu sona gelemedim.<br />
<br />
Ne kötü bu kafiyeler<br />
Yazık şiire<br />
En çok da bize<br />
Varamadık sevgiye.Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-87658410162153983032012-10-01T22:21:00.002+03:002012-10-01T22:21:33.837+03:00Sana yazdım okuyanım...<br />
<div class="MsoNormal">
Bayadır yazmıyordum sayın okuyanım. Yazıyordum ama senaryo, tiyatro
oyunu, plan proje falan… Bir halt yazmıyordum anlayacağın. Az önce şunu düşündüm; sana 'sayın okuyanım' diyorum ama hiç kaldın mı bilmiyorum. Mesela asansörde kaldın mı ya da metrobüsün
inmeye yazamayacağın bir noktasında öylece, sıkışıp, kontrpiyede kaldın mı… Peki o an zorunda kalmış olsan bile, neyi seçtin... Yani çaresizlik içindeyken
bile hayata saygısızlık yapmamayı seçtin mi diyorum… Sadece bu yüzden saygılı
yaklaşmaya çalışmıyorum sana, şu ipe gelmez yazılarımı okuma özverine hayranlığımın bir ifadesidir ‘sayın’ hitabetim… Evet, sana saygı duyuyorum,
hiç tanımadığım halde. Ama ben bunu anlatmak istemiyordum... Kısacası seni bilmem ama beni de bilemiyorum. Mesela bu
ben beni bilmezken, sen beni biliyorsun ya, işte ben seni bilmiyorum ki… Ne biçim
cümleler kurdum gece gece, alkol malkol almadım. Hiçbir şeyin kafasında da
değilim. Ne biliyim, böyleyim bu aralar. Karışığım. İşe güce sardım, seni de
boşladım biliyorum… Merak etme arayı kapatacağım. Ben yokken neler oldu mesela… haydi anlatsana, evet monitöre anlat. Delice biliyorum. Şu an okumaya ara ver ve monitöre doğru konuş. Aman hep dik dik bakıyorsun nesneye, bir kere de konuşsan ölür müsün... Anlaşıldı yapacağın yok ama sen anlatmışsındır belki diye, sıramı alıyorum. Ben... Masaüstümün arka planını değiştirdim. Böyle tüylü tüylü hayvanlar var artık.
Birbirlerine öpücük atarlarken görüntülenmişler. Hiç de farkında değil
şapşallar. Onlara baktıkça içesim geliyor. Bu Windows adamı bozuyor galiba… Merak
etme içsem de sarhoş olamam zaten, şehir buna hazır değil. Buna dediysem götü
başı dağıtmaktan bahsetmiyorum. Anladım,
bu şehrin şaire, yazara ihtiyacı yok.
Şehir planlamacısına ihtiyacı var. Yola, yöne ihtiyacı var. Affedersin trafikte
beklemekten götüm başım ağrıdı. Şimdi ben sana neyin şiirini yazayım? ‘Ayakta
sevişenler’ diye acayip isimli öyküler mi yazayım. Ne yapayım, edebiyattan
uzaklaştım. Hazır uzaklaşmışken de bunu yazdım. Fena mı yaptım...<o:p></o:p></div>
Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-34127672458455769082012-08-30T13:23:00.001+03:002012-08-30T13:43:15.810+03:00Artık Yalnız AşkBir kadın üzülürse<br />
Çirkinleşir erkeği<br />
Bakar yüzüne yine de<br />
Ama eksik<br />
<br />
Kadın sever yine de<br />
Kötü bir alışkanlık gibi<br />
Her adımda silinir<br />
Erkeğinin sureti<br />
<br />
Bir kaç güne kalmaz<br />
Alışkanlıklar da ölür<br />
Kör temasları<br />
Taptaze acıları<br />
Yalnız<br />
Dostlar görür<br />
<br />
Kadındır oysa<br />
Bir erkek yaratan<br />
Zaman süzülür<br />
Posası kalır anıların<br />
<br />
Zordur çift kişilik sevdalar<br />
Olgunluğun arifesinde<br />
Yarım yamalak sevişenleri<br />
Tarih unutmaz<br />
Artık<br />
Yalnız<br />
Aşk...Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-34554730162187860282012-08-15T02:30:00.005+03:002012-08-15T02:30:49.045+03:00küskün aşıklarBen sana küsmedim<br />
Gözlerine<br />
Susuyorlar dik dik<br />
Kaçıyorum<br />
<br />
Sana kızmadım<br />
İnat sözlerine<br />
Görürsün diye<br />
Umuyorum<br />
<br />
Takatim yok yenilmeye<br />
Ellerinden uzak kalamam ki<br />
Şimdi bir şey olur<br />
Yumuşarız<br />
Eskisi gibi elele<br />
Dolaşırız<br />
Gece gece<br />
<br />
Ne zormuş<br />
Yakınken<br />
Adım atmak<br />
Uzağına<br />
<br />
Kolay değil<br />
Böylesi pervasız<br />
Sevmek birini<br />
<br />
Varsa Naneli sigaran<br />
Ver de gevşeyelim<br />
Vapur kalkmadan<br />
Daha eve gideceğimBarananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-29868833276470657032012-07-03T01:45:00.001+03:002012-07-03T01:58:36.954+03:00Ne biliyimŞehir müzikli bu gece,<br />
Rüzgarın solosu<br />
Köpek eşliğinde<br />
Cengiz bir destan gibi<br />
Kulağıma çalınıyor...<br />
<br />
Bir uçak geçiyor,<br />
Burada olduğumu biliyorum,<br />
Uçağın içinde olmayı dileyip,<br />
Solosunu dinleyip<br />
Müziğini duyuyorum.<br />
Acayip pesimist triplerde<br />
İstanbul'a inliyorum<br />
Sessiz...<br />
<br />
Orhan Veli'yi anıyorum,<br />
Gözlerim apaçık,<br />
Şehir zaten kaçık,<br />
Yapmadığım seyahatler var<br />
Duymadığım enstrumanlar<br />
Hiç bir uçak aynı ötmez mesela<br />
Konumuzla ilgisi yok<br />
...<br />
Paramparça edebiyatımda<br />
Kendimi arıyorum...<br />
<br />
Bilmiyorum be oğlum<br />
Hiç yaşamadığımı sanarken<br />
Nedensiz ölmekten<br />
Korkuyorum.<br />
<br />Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-1562395802143155755.post-63074228726533166632012-06-14T22:44:00.001+03:002012-06-14T22:45:31.957+03:00Kolay mı (Şiir)Ne var o çantada<br />
Ayrılırken bile ilk onu aldın<br />
İlk o geldi benden kurtarmak istediğin<br />
Aldın<br />
Kaçırdın benden<br />
Kendinle birlikte...<br />
<br />
Bu oyun artık boş bana<br />
Devamını izlemesem de olur<br />
Böylesi boşken koltuğun<br />
Neyleyim Tiyatroyu<br />
Neyleyim Sanatı...<br />
<br />
Evet<br />
Anlıyorum<br />
Oyun kötü<br />
Peki hayat<br />
Hayat iyi mi güzelim...<br />
<br />
Ne yapayım şimdi hayatı<br />
Sen gibi kolay<br />
Sen gibi çabuk<br />
Çantamı alıp öylece<br />
Ayrılamam ki...<br />
<br />
<div style="text-align: left;">
<i>Tanınmayana</i></div>Barananadamhttp://www.blogger.com/profile/00629039679298998756noreply@blogger.com