27 Aralık 2010 Pazartesi

Avanoslu bir Vadinin ettiği


Maviyle yeşilin birleştiği yerde,söz konusu mavi her zaman tuzlu olmayabilir.Yeşil de öyle karadenizli,çoşkun tonlarda çalmayabilir.Bu şehir anadolunun temelinin yattığı nevşehir olabilir.

Gökyüzünün mavisi,beyaz bulutların süsü,dağın soluk yeşilliği ardında geziniyordu.Şehir manzarayı sahiplenmiş,köy ferahlığında duruyordu.
Evlerin çoğu dağa yaslanmış,manzarayı besliyordu.Böyle dağa yaslanmış şehirlerde,insan nasıl sever diye düşündüm:

Bozkırın ağır yelleri inadına çatlatmaz mıydı sevdiceğin dudağını?
Ayan beyan değil de,soğuğu bahane bilen eller,erkeğinin cebinde saklanmaz mıydı?
Çam ağaçlarının arasındaki tahta değirmen,böylesine sempatik kılarken şehri,birilerini sevmeye sebep olmaz mıydı?
Hele bu hava,içine çektiği her zerresinde yaşama sevgisi bulundurmaz mıydı?
Hepsinden bir miktar olurdu zannımca.

Nevşehirden çıkar çıkmaz Vadinin derinliğine kapılıyorum.Nedendir bilinmez büyüyorum.Önceleri bir isim duyduğumda hayran olduğum isim Vadi,şimdi anlamıyla beliriyor önümde.Uçsuz bucaksız,ovayı süsleyen kraterler,dağcıklar,uzaklarda Erciyes...

Vadi diye bağırasım geliyor;Seviyorum diye çağırasım;Ama neyi kimi bilmeden,rakıya abanasım,kamp ateşi yakasım,kamp ateşinde yanasım,Vadide kül olasım geliyor.
Filme katılıyorum,bir filmdeymişim sanıyorum.Şu koca Vadinin her zerresini öpesim geliyor.Öpemiyorum.Dahası duramıyorum,aracımız ilerliyor.Gözlerim sonuna kadar açık,her kareyi kaydetmek istiyor.
Sanırsam böyle semtlerde insan geniş seviyor,zamana yayarak sevişiyor.Elbette hoyrat biraz,biraz vahşi.Ancak doğa kanunları burada işliyor,ancak burda hiç çita yok.Olsa ne koşardı diyorum bu genişlikte içimden.Bir motorsikletim olsa nasıl geçerdim diyorum Vadiden.
Avanos vadisinin gizemi aklımı çalıyor.Bir taşın altına gizliyor.Gel de bul diyor.Vadi beni çağırıyor.Bunu diyorum,yazmamalıyım.Kimse bilmemeli Avanoslu bir taşın altında aklımın kaldığını.Ama yazıyorum,hafif üzgün,seviyorum.

Sahın sekizini hatırlıyorum birden.Ürgüpten Niğdeye geçerken peri bacalarının üstünde parlayan bembeyaz ay! Kahverengiyle gök mavisinin ahengi, ’insan neden ressam olur’u anlatıyor bana.Ürgüpü,Nevşehiri,Avanosu seviyorum.Oranın aşıklarını biliyorum,nasıl seveceklerini bir türlü bilemiyorum.
Avanosta duruyor araç.Çanak çömlekçide buluyorum bünyemi.Hititlerin şarap testisi takılıyor gözüme,parayı bayılıp koparıyorum onu avanoslu çömlekçiden.Derken sallanan köprüden geçiyorum.Arabaya geç kalıyorum.İnsanlar suskun,kimileri kızgın.

Avanosa gece kapanırken,kayseride bir türkü barda beliriyorum.Fast food,restoran,dönerci,cafe ve türkü bar olmayı aynı anda başaran kayserili mekanı kutuyorum,plaket veriyorum içimden.
Verev durmuş kafe koltuklarına siniyoruz arkadaşlarla.türk kahvesinin çeşitlemelirini söylüyoruz.Türkücü oltu taşından yüzüğü,boynunda zülfikarı,elinde yeni burgulu bağlamasıyla akort geçiyor.Bir türlü türkiye giremiyor.Yan camlar açık.Dübürler üşülgen.Garson türkücünün yanına ufo götürüyor.Işık kurar gibi kuruyor.Türkücünün yüzüne ufo kızıllığı vuruyor.İşte! Diyorum içimden,anadolu sıcaklığı bu olmalı.Sıra gecesi gibi insanlar etrafına kümeleniyor türkücünün.Garson nevaleleri getiriyor sanıyorum,kocaman tepside ince belli çaylarla geliyor.Çayları dağıtıyor.Bakıyorum herkes çay içiyor.Yoğun miktarda çay tüketen,erkekli kızlı,ama sert,bu kayserili gençlige şaşırıyorum.Türkücü tam türküye giriyor,bizim kahveler tükeniyor,kalkıyoruz.
Arkadaşlar çiğ köftecinin önünüde horon tepiyorlar.Kayserili gençler kesiyor.Biraz otturup kaçıyoruz kayseriden.İstanbul yağmurlu,istanbul karışık,ama sıcak,artık benim için Anadoludan dana sıcak.Çünü evim istanbulda desem eksik;evim istanbul diyorum artık.Şarap testime sarılıp yatağımda uyuyorum.Gözkapaklarımın çok ötesinde bir Vadi beliriyor.İstanbulda bir evde uyuyorum,aklım Avanoslu bir vadide...

27.12.2010

14 Aralık 2010 Salı

Tüm Gözlerim Seni Aradı


Niye gelmedin okula?

Tüm gözlerim seni aradı.Memet abiden aldığım çayın tadı tuzu olmadı.Bu tatsızlığı çayın şekersizliğine bağlıyabilirdim ama bir kaşık sen aradım,bulamadım.O yüzden sensiz içtim çayımı da,tatsız tuzsuz kaldım.Tüm gözlerim seni aradı,gönül gözüm dahil.Cevapsız çağrılar yaptım şahsına.İnadına bandım sözlerimi,sakarinim oldun.Yeterince tatlı olmadı çayım,gereğince tatlı kalmadı buralarda senden.

Dışarıdaki Atatürk büstü heykel olduğunu fark etti sen yokken.Gün boyu kimseyle konuşmadı.Önündeki hitabe kitabi kaldı..Hiç Karadeniz ezgisi duyulmadı mesela.Ya da ciddi konuşmalar yapılmadı öğlen yemeğinde ve pilav 1 liradan alıcı buldu bizim kantinde,salata yetmedi kimselere...

Neyin komik olduğuna karar veremedik sen yokken.Acaba bizde burada olmayabilir miyiz kuşkusu düştü içimize.Belki hiç gelmezsin diye düşünmedik biz.Korktuk bir esmer eksikliğinden senin. Lütfü abi de gazetenin ekonomi sayfasını okudu ayrıca.Spor sayfasına bakası gelmedi.Bense hiçbir şey diyemedim bu duruma.

Tüm gözlerim seni aradı. Bir şair daha ıslandım.Sana nazır yerlerimde tek göz pencere açık kaldı. İstanbulda ayaz vardı.Şairim kuranderede,esmer güzelliğin bilmem ki nerde? Olmadığını bildiğim bu yerde,duygularım felçte,hele sen bir gel de... Şu soğuk kış gününde; Gizemli bir yazı daha karalayayım,gönül gözümü aralayayım.Ne olursun; Ey cismiyle ana fikrimi tamamlayan kadın,yazdan erken gel.

14.12.2010

4 Aralık 2010 Cumartesi

EREĞLİ'NİN HAKKINI ARAYAN YAZI


Ceketimi aldım,gıcır bloknotumu ve şuh kalemimi cebime tıkıştırdım,belki bir şeyler karalarım diye Ereğli gecesine fırlattım bünyemi.Kızma ama nerede olduğunu bile bilmiyorum bu şehrin.Hem belki sen de bilmiyorsundur!Kim bilir; bir şehri bilmek,haritada yerini göstermekle olmaz(!) Bilmek dediğimiz şey ; görmekle,koklamakla,öylesine bir bankına popoyu emanet etmekle oluyor.Bende bundan kelli,şu serin ereğli gecesinde,sahilde bir banka yerleştiri verdim popoyu.

Şimdi müthiş izlenimler,sansasyonel fikirler bekleme benden.Burada öyle şeylere yer yok.Belediyenin sahile çektiği geniş şeritte sap sapa yürümek var,belki bir kız tavlarım umuduyla ortalıkta dolanan ergenlerin çaresizliğini izlenimlemek var.Tek tük rastlanılan sevgili çiftlerin yakınlaşmalarına ayıplar gözle bakan Ereğli tebaasının bu bakışlarına en istanbullu yadırgayışları fırlatmak var.Burada var oğlu var ama ; öğrenci ferahlığı yok! Belirsiz bir esnaf bekleyişi,bazı bir kaç memur sığınışı var.En önemlisi şehir insanına dayatıldığını düşündüğüm,yüksek puntolarla,bol ışıklı yazılmış,şehrin 3-4 ayrı bölgesine serpiştirilmiş : “SEVGİ,BARIŞ,DOSTLUK.” cümlesi var.

Gurur duyulan “Alemdar” isimli savaş gemisinin yanında Karadeniz türküsü dinleyip,kola içen sitemkar ama bir o kadar da tutucu,kolayı litrelik alıp plastik bardakla içerken tutumlu ve imkansız aşklarla dolu aşık bir kaç genç,önlerinde Karadeniz,ucunda ise Sivastopol!Şimdi karşı kıyıda sarışın,uzun,ince Rus kadınları ve Rus Vodkası.Burda vodkayı azarlayan görüşleri,içindeki alkole küs inançları,ne zaman sevseler kadına sarhoş olacakmış edaları yüreklerinde,Ereğli’de Karadenizli’liğin başlarında,bir kaç kola’kolik genç...

Atmosferi gibi havası da tutucu çarpıyor yüzüme,üşütmek isterken üşütemiyor,ısıtmak isterken ısıtamıyor.Bu kararlı ama kendi içinde tututarsız hava,ne istediğini yaşatıyor,ne de istemediğini belirtiyor.İşte Ereğli’nin rüzgarı bile böyle Muhafazakar esiyor.Sevişme arifesinde kalmış ve uzunca bir müddet daha öyle kalacağa benzeyen sevgili çifte neden böyle ayıplar bakışlar yöneltiliyor?

Oysa bu çift kentin suratına kazınmış “SEVGİ,BARIŞ,DOSTLUK.” Mesajını taşıyor.En azından yüreciklerinde “SEVGİ” kelimesini barındırıyor.

Eh be ayıplayıcı bakışlı abilerim,ablalarım : Siz de insanlığınızla barışık,duygularına emanet olarak,”BARIŞ” kelimesini,en azından hoşgörüyle,barışçıl davranarak taşıyı verseniz?

Ve sen, sap sapa yürürken çapkınlık yapacağım diye arkadaşını rencide eden Ereğli ergen vatandaşı : “Dostluk” Kelimesini de sen tak yakana,önce arkadaşını hormonlarına satmamaya çalış ve "Doğal seleksiyon" diyen “Hayvansal yasaları” insana yorma terbiyesizliğinden kaç kurtul! Özgürleş.Kentini olmasa bile,kendini kurtar.Kurtar ki “SEVGİ,BARIŞ,DOSTLUK.” Cümlesinin sonundaki Noktanın hakkını verebilsin bu yazı.

04.12.2010