Ben öyle pek dokunmayı sevmiyorum sayın okuyanım. Sevmiyorum
dediysem genel anlamda. Belki özelde dokunan bir adam olabilirim, ancak genelde
dokunmayı tercih etmiyorum. Avrupalı mıyım neyim bilmiyorum ancak her şeye
çabucak dokunamam, onu biliyorum. Çocukken de böyleydim, millet börtü böcüğe
hevesle dokunurdu. Mesela ismini unuttuğum bir çocukluk arkadaşım vardı.
Çekirgeleri yakalardı çıplak eliyle. Böyle kanatlarını gösterirdi, hatta bazı
zamanlar iyice gaza gelir, ağzına falan alırdı canlıyı. Böylesine dokunmatik
bir adamdı, hayatı dokunarak anlamlandıranlardandı. Şimdi nelere dokunuyordur
bilmiyorum ama benden daha dokunmatik olduğun biliyorum. Ha, bende kendi içimde
dokunmatiğim ama benimki daha çok mecazen, böyle İstanbul anlıyorum bazen,
acayip betimlemeler ve derinlemesine düşünceler geçiriyorum aklımdan o kadar.
Dedim ya benimki mecazen, çirkin bir şair ruhu var bende. Bir türlü terk
edemiyorum
Ee diyeceksin şimdi, yani? Sözüm dokunmatik telefonlara ve
bilimum türevlerine. Böyle parmağınla dokuna dokuna veriyorsun komutları. Neyse
üstüne basıyorsun, tam göze parmak dedikleri cinsten. Ben o telefonlardan
kullanmayı seçmiyorum. Marjinal olup, popülerliğe kafa tutan bir adam olduğumdan
değil, sadece herkesle yılışmayı sevmediğimden. Benim telefonum katlananlardan
mesela, eski teknoloji. Katlandığında ekranı bile olmuyor, illa açıp bakmanı
istiyor arayanı soranı görmek için. Böyle de içine kapanık, ağzı var dili yok
bir telefon kendisi. Ama ben onu kabullendim, o da beni. Mesaj gelince belirli
aralıklarda şakıyor mesela ben duyana kadar. ‘Yes’ tuşuna basmadan da susmuyor.
Kendisi biraz kuralcı ama dedim ya seviyorum. Şimdi bana son model, en
dokunmatiğinden bir şeyler verseniz, arsızca alırım, tüm bunları hiç düşünmemiş
gibi. Ne yapayım, bir yanım çağı yakalamak istiyor, öte yanım nostaljik…
Tüm bunları geçip sana hayalimdeki telefonu anlatmak istiyorum okuyanım. Olsa hemen alırım, takside girip alırım, öylesi karartırım gözümü. Açıklıyorum:
Tüm bunları geçip sana hayalimdeki telefonu anlatmak istiyorum okuyanım. Olsa hemen alırım, takside girip alırım, öylesi karartırım gözümü. Açıklıyorum:
Duygularla kontrol edilen bir telefon düşlüyorum benim canım
okuyanım. Mesela içim sevgiyle doldu, hemen sevdiğim birisini arasın. Nefretle
doldu diyelim, sevgilimi aratmasın. Buruğum biraz diyelim, annemi arasın
otomatik. Betersem, kimseyi aratmasın. Böylesi duygularıma dokunan bir telefon
olsun, o zaman yedi yirmi dört onunla yaşarım. Ne sosyal medya tanırım, ne oyun
video, öylece yaşarım kovuğumda. Belki tüketim nesnesine dönüşmem falan,
dünyanın en zenginleri listesinde olan adamlar şüpheye düşerler. Beni bir
tehdit olarak görürler. Duygusal, insansı tüketiciye hazır değiller…
Ne garip, kendim bile duygularımı kontrol edemezken,
duygularla kontrol edilen bir telefon istiyorum. İnsan böyledir işte sayın
okuyanım. Madem sen de insansın, anlat bir iki dakika kendine kendini, dokunmatik mi istersin, duygusalmatik mi? Ya geç bunları, bilgisayar telefon derken kaybettiğin kendine sor: 'Görüşmeyeli nasılsın?'