5 Ekim 2010 Salı

Guduk seven çocuk


Pencerenin pervazına dayandı.Ufka doğru bir bakış fırlattı.Denizin grimsi rengine,gün batımının şarap kızıllığına,alacalı bulacalı martı seslerine bakar gibi,derin bir dikkat barındırıyordu gözleri.Oysa hakikat çoğu zaman gerçekten farklıdır.Ama biz müthiş bir insaniyetle,hep görmek istediğimiz gibi görürüz gerçeği.O da aynı azimle;etrafı kaplamış gri bina yığınlarına,yeşilini yitirmiş çamlara,egzos dumanlarına,gürültüye bakıyor sanıyoruz ya;değil! O istediği İstanbul’a bakıyor.Asla bilememenin kasvetiyle onun İstanbulunu,saçmalayacağız çaresizce.Avunacağız.Annemizi doğduğumuzdan beri yitirmediğimiz o güvenle kucaklayıp,komşunun bir model yükselttiği arabadan bahsedeceğiz.Komşumuza öyküneceğiz,ama asla pencere pervazına dayanmış bu yeşil gözlü,sarı saçlı,buğday kokuşlu delikanlının istanbulunu bilemeyeceğiz.Ne yazık!
Onu hep mavi ama yer yer gri çizgili,eskimiş eşofmanıyla ;elinde ekmek poşeti,ayaklarında parmak arası terlik,kaldırımdan geçerken görürdüm.Boynunu kısarak yürür.Üstüne geçirdiği eşofmanın yakalarını kaldırmaya çalışırdı.Havalara dargın olduğunu yürürken ağzından belli belirsiz çıkan küfürlerden anlardım.Ekmeklerin baş kısmını,bakkalın önüne çıkar çıkmaz itinayla koparır.Ağzına atar,sanki biri kovalıyormuşçasına yürümeye başlardı.Bu durumu çok sonraları fark ettim.Bir gün yanına yaklaşmış,onu tanımamanın verdiği cesaretle,” Birader; bu ekmeğin başlarını koparıp mı veriyor bu bakkal,yoksa sen misin bu işi yapan?” diye sormuş,akabinde “ Guduk severim ben ağabey,guduk.” cevabını almıştım.Guduk?Güdük değil,guduk.Herhalde ekmek başına guduk diyordu bu çocuk,yada bir takım insanlar.Şimdiyse apartmanın üçüncü katından metropole bir okyanus ferahlığında bakıyordu.Yüzünü bir gülümseme kapladı.Elini cebine attı,bir bakkal fişi çıkardı.Özenle katlayarak bir şey yaptı.Bu kez yüzünde bir tedirginlik vardı.Elindeki şeyle vedalaştı ve onu boşluğa bıraktı.Nereye düştüğüne bakmadı bile.Yüzünü tarifsiz bir huzur kapladı.İçeri girdi sonra,belki elini yüzünü yıkadı iyice hissetmek için okyanus kokusunu,muhtemelen yanıldı.Klor kokardı bizim oraların şebeke suyu.Hemen fırladım attığı şeye ulaşmak için,içimi bir meraktır kapladı.Tel örgüden atladım.Apartman boşluğuna girdim,onu elime aldım.Özenle yapılmış kağıttan bir gemiydi.Acaba,acaba hangi okyanusun ucundaki,hangi kimliğe yollamıştı bu gemiyi? Acaba o da guduk seviyor muydu?

05 Ekim 2010