2 Kasım 2010 Salı

BİR DURAKLIK TEZ'İN ÖLÜMÜ


İnsan şu şehirde yazmasa ayıp olur.Her santiminde bir kaç öykü gizlidir.Görmesini bilen,eline kalem alan herkes,minicik ifade çabası içinde bir şey üretebilir.Yalnız bende bu süreç hızlı işler.Sanki şehir-i İstanbul ayrıntılarını benimle konuşur.Hiç aklımda yokken bana bağırır.Yine öyle günlerden biriydi...

Otobüsün camında bulanıklık vardı.Soğuk kış gününde,otobüsün içi sıcak haliyle,buhar muhar olayıdır diyerek geçebilirdim.O zaman sen bu satırları okuyamazdın.Bir şey kaybedeceğin de olmaz dı ya! Olsa olsa bir şair kafalı daha eksik bilirdin istanbulunu.En iyisi bulanıklığın sebebini bil ve okuyan olmanın rahatlığını bu yazanına bırak.

Bulanıklığın sebebi buhar değildi.Bu basbaya Jöle iziydi.Benden önceki koltuk sahibi; bir yere geç kalma kaygısıyla mı nedir,sabahın köründe,alel acele jöleyi kafasına sürmüş,fön işlemini de şehrin rüzgarına bırakmıştı.Şehrin rüzgarı her zaman kişinin menfaatine esmez öyle.Bu adamın jölesinin ıslak kalması bu nedenliydi.Uyanmamış kafası,otobüsün camını yastık eylemiş,zaten misafir duran jöleyi ortama nüfuz ettirmişti.
Bende şuan mesleğini bilmediğim bu adamın mirasına bakıyordum.Bir dakika,bir dakika... Kadın da olabilir belki değil mi?Hayır! Olabilemez.Hiç bir kadın şehrin rüzgarına teslim etmez saçlarını.Her kadın,her erkekten daima bir kaç fön öndedir!
Asıl meseleme gelince.O bulanıklığın ardında,gözlerimi alan bir ayrıntı vardı ki merakımı gıdıklayıverdi.

Otobüs durakta durmuştu,otobüs durağında “Bulunduğunuz nokta” haritasının sağ alt tarafına küçük bir vesikalık fotoğraf iliştirilmişti.Bu fotoğrafı kimse fark etmemiş,edenler de önemsememişti.Atatürk portresi tadındaydı.Sanki İETT tüm durakların tabelasına böyle bir fotoğraf iliştirmişti.Bu durak ise değişimin ilk noktasıydı.Belki de bu “Bulunduğunuz nokta” yazısının altında yıllardır bilemediğimiz bir gizem yatıyordu.Yani “Bulunduğumuz nokta” vesikalık tabela uygulanmasının başladığı yerdi.İlerleyen noktalarda,en klas aylık akbil kullanan İETT yolcularının vesikalıklarını da görebilirdik! "O yolun yolcusu..." sözünün olumlu anlam bulacağı,o temiz noktaya gelebilirdik.Bir vesikalıkla başlayan bu basit eylemle,zorlu otobüs yolculuğumuz sadakat kokan bir yarışa dönüşebilir,başka noktalara gidebilirdik otobüs müdavimlerince...

Fotoğraftaki adam ya da kadın.Kimdi,neydi,kaç yaşındaydı?İlkin aklıma bu sorular geldi,en son da bu fotoğrafın orda işi ne ola ki dedim kendim.Cama sinen jöleden cinsiyetini çıkaramamam bir yana,durak sakinlerinin bu fotoğrafla hiç ilgilenmeyişi de ayrıca komiğime gitti.Ben böyleyimdir,bir şeyin anlayamayınca komiğime gider;Daha da anlayamazsam garibime... Yani illa bir şeyime gider bir şeyler.

Muhtemelen biri yerde bulmuştu bu gizemli fotoğrafı,sonra da ona bir “Nimet” sıfatı yakıştırmış ya da düşüren sahibi görsün diye haritanın kenarına iliştirmişti.Her durumda vaziyet çılgındı.Acaba ben bulsaydım ne yapardım diye düşündüm.Çıkar yol bulamadım.Peki sen ne yapardın gülüm okuyanım? Ha,bir ihtimal daha var o da , fotoğraf sahibi şahısın vesikalığı kendinin asmasıdır ki bu tutum için öne sürebileceğim bir geyik yoktur.Çünkü o noktada mizah biter,dram başlar,hemde kişisel.Tam cinsiyetini söker gibi oluyorum jölenin kıvamı zayıf noktasından bakarken,otobüs hareket ediyor.Bir başka durakta duruyor.Bu durakta hiç bir vesikalık fotoğraf yok,sade kalabalıklar... Yazık oldu bizim "Bulunduğumuz nokta" tezine diyorum,bir duraklık ömrü varmış.

02 Kasım 2010