9 Aralık 2012 Pazar

Dokunmatik Telefon mu, Duygusalmatik mi?


Ben öyle pek dokunmayı sevmiyorum sayın okuyanım. Sevmiyorum dediysem genel anlamda. Belki özelde dokunan bir adam olabilirim, ancak genelde dokunmayı tercih etmiyorum. Avrupalı mıyım neyim bilmiyorum ancak her şeye çabucak dokunamam, onu biliyorum. Çocukken de böyleydim, millet börtü böcüğe hevesle dokunurdu. Mesela ismini unuttuğum bir çocukluk arkadaşım vardı. Çekirgeleri yakalardı çıplak eliyle. Böyle kanatlarını gösterirdi, hatta bazı zamanlar iyice gaza gelir, ağzına falan alırdı canlıyı. Böylesine dokunmatik bir adamdı, hayatı dokunarak anlamlandıranlardandı. Şimdi nelere dokunuyordur bilmiyorum ama benden daha dokunmatik olduğun biliyorum. Ha, bende kendi içimde dokunmatiğim ama benimki daha çok mecazen, böyle İstanbul anlıyorum bazen, acayip betimlemeler ve derinlemesine düşünceler geçiriyorum aklımdan o kadar. Dedim ya benimki mecazen, çirkin bir şair ruhu var bende. Bir türlü terk edemiyorum

Ee diyeceksin şimdi, yani? Sözüm dokunmatik telefonlara ve bilimum türevlerine. Böyle parmağınla dokuna dokuna veriyorsun komutları. Neyse üstüne basıyorsun, tam göze parmak dedikleri cinsten. Ben o telefonlardan kullanmayı seçmiyorum. Marjinal olup, popülerliğe kafa tutan bir adam olduğumdan değil, sadece herkesle yılışmayı sevmediğimden. Benim telefonum katlananlardan mesela, eski teknoloji. Katlandığında ekranı bile olmuyor, illa açıp bakmanı istiyor arayanı soranı görmek için. Böyle de içine kapanık, ağzı var dili yok bir telefon kendisi. Ama ben onu kabullendim, o da beni. Mesaj gelince belirli aralıklarda şakıyor mesela ben duyana kadar. ‘Yes’ tuşuna basmadan da susmuyor. Kendisi biraz kuralcı ama dedim ya seviyorum. Şimdi bana son model, en dokunmatiğinden bir şeyler verseniz, arsızca alırım, tüm bunları hiç düşünmemiş gibi. Ne yapayım, bir yanım çağı yakalamak istiyor, öte yanım nostaljik…

Tüm bunları geçip sana hayalimdeki telefonu anlatmak istiyorum okuyanım. Olsa hemen alırım, takside girip alırım, öylesi karartırım gözümü. Açıklıyorum:
Duygularla kontrol edilen bir telefon düşlüyorum benim canım okuyanım. Mesela içim sevgiyle doldu, hemen sevdiğim birisini arasın. Nefretle doldu diyelim, sevgilimi aratmasın. Buruğum biraz diyelim, annemi arasın otomatik. Betersem, kimseyi aratmasın. Böylesi duygularıma dokunan bir telefon olsun, o zaman yedi yirmi dört onunla yaşarım. Ne sosyal medya tanırım, ne oyun video, öylece yaşarım kovuğumda. Belki tüketim nesnesine dönüşmem falan, dünyanın en zenginleri listesinde olan adamlar şüpheye düşerler. Beni bir tehdit olarak görürler. Duygusal, insansı tüketiciye hazır değiller…

Ne garip, kendim bile duygularımı kontrol edemezken, duygularla kontrol edilen bir telefon istiyorum. İnsan böyledir işte sayın okuyanım. Madem sen de insansın, anlat bir iki dakika kendine kendini, dokunmatik mi istersin, duygusalmatik mi? Ya geç bunları, bilgisayar telefon derken kaybettiğin kendine sor: 'Görüşmeyeli nasılsın?'