17 Kasım 2011 Perşembe

"Gelecek Uzun Sürer." Film de öyle ama nasıl? (Barananadam'la Seyrüsefer)

Sinemada 8 kişi ya varız ya yokuz.Filmin aldığı ödül sayısıyla neredeyse kafa kafayayız anlayacağınız.Yani kişi başına neredeyse bir ödül düşecek.Ben ödül istemiyorum,bir ödülün bir seansa 50 kişi getirmesini istiyorum,olmuyor.
Yazar ve Yönetmenimiz 'Özcan Alper', Oyuncularımız 'Gaye Gürsel' , 'Durukan Ordu' , 'Sarkis Seropyan' , 'Osman Karakoç'.Yapımcılığını ise 'Ersin Çelik' ile 'Soner Alper' üstlenmiş.Künyeyi gördük,şimdi de anyayı konyayı görelim...

Film başlıyor, 'Sonbahar' kokusu arıyorum, bu kez koku daha kesif,hem belgeli,belgeselli...
Yan salonda "Ölümsüzler" isimli bir amerikan filmi 3D (Üç boyutlu) şekliyle oynuyor,efektleri bizim salondan duyuluyor.Bizim film ise üç boyutlu değil,onlarca boyutu var.Benim yaşım bir miktarını yakalamaya yetiyor.
Zaten böyle filmlerin Üç Boyutlu ve "Gerçek gibi" olmasına gerek yok çünkü bu filmler "Gerçek".
Şimdi yazıma bu gibi yersiz bir kıyaslamayla başlayarak neyin peşinde olduğumu merak ediyorsun okuyanım. Filmdeki "Gerçek" kahramanlarımıza nazaran, ben bu çeşit eften püften şeylerin peşinden koşarım, filmin yönetmeni gibi "gerçek" şeylerin peşinde koşacak çapta değilim,zamanın bu anında, bir İstanbul sinemasında. Aman yanlış anlamayın, film seyircisini suçlamıyor,bu benim kendime artistliğim. Filmde artistlik yapılmıyor.Oyunculuk numaraları falan da yok.Aklı başında bir kaç adam,bir takım belgelerle 'Gerçek'i gösteriyor.
Peki ama hangi "Gerçek"i?
Her şeyin başladığı yeri,geçmişimizi , mensup olduğumuz milliyetin,haritada yalnızca üç tarafı denizlerle çevrili kara parçası olarak görünen Türkiye'nin gerçeği. Konu bize uzak değil, yıllardır süregelen iç savaşın mağduru Türkiyeli'lerin acıları...Belki de bize coğrafi olarak en uzak konu budur; Ne uğruna katledildiği belli olmayan bir ulusun çocuğuyla, batılının maşalamasıyla kendi dramını yaratan başka bir ulusun çocuğunun,her şeyin ardında olanları arayış diyalektiği...

Ölünün ardından yakılan 'Ağıtlar'ın estetik ve romantik yönüne vurulan batılı bir ermeni kızı ile batılı kızın estetik yönüne vurulan kürt erkeğin öyküsü,tarihi katliam belgeleriyle iç içe ironik bir anlatımla akıyor,gidiyor...
Bu günlerde körüklenen milliyetilik dalgalarının yol açtığı iç savaş ortamının yaratım kaynağı belgeleniyor...Tüm bunlar olurken, malesef kişi başına neredeyse bir ödül düşüyor...
Devletin içindeki küçük devletlerin adı geçtiğinde insanın içi ürperiyor.Anneler çocuklarını,eşlerini,akrabalarının ceset kemiklerinin verilmesini; Kızımız sevgilisini; Erkeğimiz hayallerinin kadınıyla hayattan keyif alacağı günü bekliyor...
Sonlara doğru beni bu memleketin vatandaşı olmaktan utandıran "Belge"ler arttıkça film başka türlü uzuyor.Malum "Gelecek uzun sürer."
Tarihin sorumlusu devlet ne mi yapıyor?
Sonra o devletin Kültür Ve Turizm Bakanlığı bu filme sponsor oluyor.Belki geçmişiyle hesaplaşmayı böyle deniyor.Sonra... Hala insanlar ölüyor,öldürülüyor...Sonra... Malesef bu seansta kişi başına neredeyse bir ödül düşüyor.Sonra kulaklarımda erkek kahramanımızın filmdeki şu cümlesi çınlıyor. "Sonra... Ne kadar çok sonra var,değil?"