12 Ağustos 2011 Cuma

Haydi Abbas Balık Tamam

Bugünlerde İstanbul pek ağlak oldu.Acayip serin geliyor nefesi.Nedendir bilmiyorum,bu aralar İstanbul bana geçmişimi hatırlatıyor.Ondan kaçmak için evime sığınıyorum.Gün batımlarını bekliyorum,sabaha karşıları bayılıyorum yatağa.Hani içinde bir takım hisler vardır ve adlandıramazsın,kimse anlayamaz,söylesen de kar etmez yani...Bende onlardan çok var.
Edebilik katma çabasıyla yazmak istemiyorum,bir günlük kıvamında,olduğu gibi raks etmek istiyorum duygularla ama gel gör ki sayın okuyanım,doğru kelimeleri bulamıyorum.İşte bütün bu yazma çabaları bir arayışın ürünüdür.Bu kendini ve hayatta ne anlam ifade ettiğini arayan insanın değil,hayatın onun için ne anlam ifade ettiğini anlatmanın bir yolunu arayan insanın çabasıdır.Ne var ki hayat arayanların değil,bulanlarındır.

Onunla ilk galata köprüsünde balık tutarken tanışmıştım.Kara kuru,esmer bir dayıydı.Saçları ağarmaya yüz tutmuş,bıyığı sigaradan sararmıştı.Sanki göz altı çukuruna bir karınca düşse Avanos Vadisinin o uçsuzluğunu görecekti.Karınca,yaşlanmaya yüz tutmuş bu balıkçı sayesinde manzaranın insan evladına verdiği hissiyatı kavrayacaktı.
Öğleden sonra üç sularında köprüde konuşlandım.Çaparimi bağlayıp saldım denize.İstanbul rüzgarı yüzümden makas aldı,utandım.Derken bir sesle irkildim:

-Abaaas!

Bir anlık bocalamanın ardından,dayının çevik ,havaya balık atma hareketine tanık oldum.Tuttuğu küçük balığı havaya atmasıyla,gri martının pike yapıp balığı kapması bir oldu.Dayı bir kahkaha patlattı:

-Ulan abbas!

Dayının bu manevrası acayip duygusal yazar tribine girmiş beni yumuşattı.Martıya baktım,bir sokak lambasının üstünde dayının bir sonraki yemine hazır halde beklemeye koyuldu.Martı sanki bana, "Neyin tribindesin,balığını tut sen!" ,der gibi baktı.Derken dayımız yeniden celallendi ve daha yüksek bir sesle bağırarak abbasa küçük balık attı.Dayının her Abbas deyişinde bütün köprü sempatiyle dayının bu şovunu izliyordu.Dayı çaparisini yemlerken benimle konuşmaya başladı:

-Nasıl Abbas?Hiç merak etme,bu gece rahat uyuyacak!
-Neden?
-Küçük balıkları ona atıyorum temizleyince bir şey kalmıyor.
-Baya baya besliyorsun yani martıyı.
-Martı değil o,Abbas!

Dayının bu çıkışına bıyık altından gülerken gözüme balık kovası takıldı:

-Dayı balıkların hepsi neden temizlenmiş?
-Hanım kızıyor,uğraştırma beni diyor balık temizlemekle bende tuttuktan sonra temizliyorum zaar.

Nedendir bilmiyorum dayının bu cümlesi içimi burktu.Böyle bir şey de vardı İstanbul'da...Eve akşam 3 kilo balığı tutup,temizleyip,pişirilmeye hazır halde karısına sunan bir dayı vardı.Şimdi o dayı,benim hemen yanımda Abbas adını verdiği martıya temizleyemediği küçük balıkları lütuf ediyordu.İşte o an,yanımda yüzünü televizyondan hatırladığım bir ünlüyü görür gibi oldum.Heyecanlandım,Galata Köprüsünde,balık tutarken,bir dayının yanında.Hemen muhabbete koyuldum:

-Neden Abbas?
-Şindi yeğenim,benim bir arkadaşla geçende balığa geldik.Ben dolu çekiyom o boş çekiyo,ben dolu o boş.Üstümüzde de aha bu martı.Ben de küçük balığı martıya atarken Abbas diye bağırdım.Arkadaşın adı Abbas olduğundan zaar,bana şöle bir bakışı var ki...Abbas dedim, aha şu martı bile balık tutuyo sen hala boşa sallıyon.O gün bugündür adı Abbas.
-Aradaşının adı yani normalde.

Dayı yüksek bir perdeden bağırdı:

-Abbaaaaaaaas!Bak yine tuttu,bizim Abbas hala tutamadı.Heheh.

Dayının gülüşü köprüde yankılandı.Bense yeni bir hikayeye tanık olma heyecanıyla ev yoluna vurdum kendimi; Elimde yarım kilo mezgit ve dimağımda artık tanışık olduğum bir martının görüntüsü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ver veriştir...