30 Eylül 2010 Perşembe

Bana kelek,sana melek...

Metrobüsün camında buğ olsa silmem gerek…
Gündoğumunu dibine kadar seninle doldurmam gerek…
Yalnız gecelerimde saçına serpeceğim gündoğumundan yanımda bulundurmam gerek…
Şu güzelliğin ardındaki barok fikirleri bulup çatır çatır öldürmem gerek…
Metrobüsteki ilah ;arka beşlinin senle silindiğini,arkanın yalnız sana layık olduğunu,senin tahtın olduğunu bilmen gerek…
Siyah saçlarının yansımasını,evrenin iyiliği adına o Buğdan silmem gerek…
Tüm yaratılarıma bir miktar sen gerek…
Yüzünün hürmetine insanlığımdan utanmam gerek…
Bakışlarımdaki rahatsız ediciliği silmem gerek…
Birilerinin sana böyle özgürce,böyle gündelik bakma lüksünü,birilerinin alması,kısıtlaması gerek…
Ayakta duran metrobüs tebasının dünyanın sensiz bir hiç olduğunu, “zamanın bu noktasında insanlığın sen olduğunu…” anlaması gerek…
Şoförün Mp3 çalarının liste başı türü olan arabesk camiasının şarkılarında bahsettiği acının,sana kavuşamama acısı olduğunu idrak etmesi gerek…
Dünyada tüm renklerinle,bir ressam elinden çıkmışçasına,bir metrobüs arkasının beşlisinde,ait olmadığın tebanın yanında bir mısırlı güzel,bir hükmedici,bir toprak makamıyla,yalnızca bize metrobüsün arkasındaki beşliden biri olarak görünmenden,bizim seni öyle görmemizden,dünyanın utanması gerek…

Hilafeti bana kalan sana tapınma dininin,sen yokuşu olan bana ne gerek bilmem ama senin beni bilmemen gerekliliğini bu denli kabul etmiş olma durumumu bedenimden söküp atmam gerek…
Son durağa geldik isimsiz melek,artık inmen gerek…

30 Eylül 2010